AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET

AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET*

 

Kıymetli Misafirler, 

Aile, Allah’ın varlık dünyasına vurduğu ilâhî bir mühürdür. İlâhî kudretin en çarpıcı alâmetlerinden biridir. O’ndan gelip O’na doğru bir akış içinde olduğumuzun kanıtıdır. Aile kelimesinin “sürekli bir ihtiyaca” işaret ettiği düşünüldüğünde, maddiyatın çok ötesinde bir sevgi ve güven ihtiyacının ailede karşılandığı anlaşılır. Aile sadece nicel bir beraberlik değil, bedenlerin yanı sıra kalpleri buluşturan muhteşem bir birlikteliktir. Aile, Allah’ın rahmeti ile desteklenen, çocuklar ve temiz rızklar bahşedilerek güzelleştirilen kutsal bir müessesedir. Aile bireylerini birbirine bağlayan meveddet ve rahmet bağları ne kadar güçlüyse, aile de toplum da o kadar güçlü ve sağlıklı olur. Ama bu bağlar zedelenirse aile kendi içinde çözüldüğü gibi, toplum da zayıflar ve huzurunu kaybeder. İşte bu bağları zayıflatarak birliğimizi ve dirliğimizi tehdit eden en ciddi tehlikelerden birisi şiddettir.

Aile ve şiddeti bir arada düşünmek istemeyiz. “Baba ocağı, anne kucağı, cennet bucağı” derken, yuvayı “merhametle beraber” anmak isteriz. 

Nitekim Rahmet Peygamberi olan Efendimiz, “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyurur. O, cahiliye gibi barbarlığın hayat biçimi haline geldiği, kabalığın ve şiddetin iletişim dili olarak kabul gördüğü bir topluma, “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!” “Sakın sizden birini eşini döverken görmeyeyim!” “Eşlerini dövenlerin hayırlı kimseler olduğunu zannetmeyin!” diye seslenir.

 
Değerli misafirler,

Kadın ve erkek, insan olarak yaratılmakla onuru ve sorumluluğu birlikte yüklenmiş olup, varoluşları gereği doğuştan kıymetlidirler. “Yeryüzünün halifesi” makamını temsilde birbirlerinin önüne geçemeyecek kadar aynıdırlar. Birbirlerine karşı şiddet uygulamaları durumunda, Allah’ın ruhu ile hayat bulan en şerefli varlığa hürmetsizlik etmiş olacaklardır. Birbirlerine eş olmaları, kendilerini tamamlayan, bütünleyen ve destekleyen bir cana kavuşmaları anlamına gelir ki, bu can Resul-i Ekrem Efendimizin ifadesiyle “emanettir.” “Kadınlar konusunda Allah’tan sakının! Çünkü siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adıyla nikâh kıyarak onları kendinize helâl kıldınız.” buyuran Hz. Peygamber’in, eşi tanımlarken “emanet” kavramını kullanması, birbirini tüketmeyen ve örselemeyen bir ilişkiye işarettir.  

Bu kavram, kadın olsun erkek olsun eşini “sahiplenme” duygusunu, ona “sahip olma” ve dolayısıyla da üzerinde her türlü tasarruf yetkisine haiz olma ile karıştıran bir zihniyeti yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Emanetin sahibine gün gelip hesap vereceğinin bilincinde olmak, kadına şiddet ile yaklaşmamanın en güçlü saiklerinden biri olmalıdır.

Abdullah b. Ömer, “Biz Peygamber (sav) zamanında hakkımızda vahiy indirilir korkusuyla hanımlarımıza karşı söz söylemekten ve rahat davranmaktan çekinirdik. Ancak Peygamber (sav) vefat edince istediğimizi söylemeye ve rahat davranmaya başladık.” der. Demek ki Allah Resulü, kadınla ilişkide merhametli olma konusunda döneminin yaygın davranış kalıpları dışında hareket etmekte ve bu hareket biçimi vahyin gücü ile desteklenmektedir. Şu halde biz de toplumumuzda ve dünyada kadını şiddetin odağına yerleştiren her türlü anlayış, inanış, gelenek ve törenin karşısında yer almalı, şiddetle mücadelede vahyin merhamet yüklü mesajını arkamıza almalıyız. Şiddeti doğuran çarpık zihin kalıplarıyla mücadele etmeliyiz. Zira Cahiliye, sadece bir çağa değil, bir zihniyete ve yaşam tarzına işaret eder. Resul-i Ekrem’in yaşadığı dönem için geçerli olan merhamet eksenli ahlâkî dönüşüm ve zihnî yenilenme ihtiyacı, şiddetin yaygınlaştığı her mekan ve zaman için geçerliğini korumaktadır.

 

Kıymetli misafirlerimiz,

Biz, Yaratıcımıza Cenab-ı Hak deriz. Yaratıcımızı hakkın ve hakikatin kaynağı olarak görürüz. Bu sebeple hak ihlalleri Hakk’ın gayretine dokunan en büyük günahlardandır. Hak ihlalleri içerisinde en kötüsü ve bütün insanlığı sorumlu duruma düşüreni ise, hiç kimse tarafından fark edilmeyen, toplum tarafından örtülen ve yok sayılan gizli hak ihlalleridir. Dört duvar arasında kalan ve müdahale edilmediği için bulaşıcı bir hastalık gibi derinden yayılan şiddet, gizlenmeyi değil, fark edilerek durdurulmayı hak etmektedir.

Her şeyden önce, kadına karşı ayrımcılığın bir nevi ırkçılık olduğunu, kadını aşağılamanın ve hırpalamanın ne büyük bir vebal olduğunu, çocuk istismarının, zorla ve küçük yaşta evlendirmenin, töre-namus cinayetlerinin dinimiz tarafından asla kabul edilemez olduğunu hepimiz bilmeyiz ve şiddet ile mücadelede fiilî öncülük yapmalıyız. Şiddete şimdi, hemen, en yakınımızdan, kendimizden başlayarak dur demeli; merhameti şiar edinmeliyiz.

Bu kararlılıkla, işbirliği protokolü bugün imzalanacak olan eğitimlerin ülkemiz çapında din görevlilerimiz eliyle ciddi bir farkındalığa vesile olacağına dair inancımı dile getirmek istiyor, proje ekiplerine başarılar diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

 

*AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİNDE DİN GÖREVLİLERİNİN KATKISININ SAĞLANMASI İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ, TARİH?