DİN İSTİSMARINA KARŞI BİRLİK ÇAĞRISI

DİN İSTİSMARINA KARŞI BİRLİK, DAYANIŞMA VE GELECEK PERSPEKTİFİ*

 

Bismillahirrahmanirrahim.

Bizleri İslam nimetiyle müşerref eyleyen; bizlere Kitap ve Sünnetin yanında akl-ı selim, kalb-i selim ve tab-ı selim bahşeden; aklımızı ve irademizi özgürce kullanma, doğru ile yanlışı ayırt etme imkânı lütfeden; Doğunun ve Batının Rabbi Yüce Mevlamıza nihayetsiz hamd ü senalar olsun!

Bize Kitabı getiren; Kitabı hikmetle beyan eden ve o hikmeti yaşanmış bir hayata dönüştüren; iman ile şereflenmeyi ve kardeş olmayı bizlere öğreten Resul-i Ekrem’e sonsuz salât ü selâm olsun!

 

Sayın Cumhurbaşkanım, İslam Dünyasının Seçkin Dinî Liderleri, Avrasya İslam Şurasının Saygıdeğer Üyeleri, Peygamber İlminin Varisleri Kıymetli Konuklar, Değerli Basın Mensupları, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmet ve muhabbetle selâmlıyorum. Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. 9. Avrasya İslam Şurasına hoş geldiniz, safalar getirdiniz.

 

Sayın Cumhurbaşkanım,

Avrasya İslam Şurasını teşrifinizden dolayı zat-ı âlinize, Şura üyeleri ve katılımcıları adına en kalbî şükranlarımı sunuyorum.

Şuramızın şimdiden hayırlı sonuçlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyor, tüm katılımcılara Başkanlığımız adına teşekkür ediyorum.

Sözlerimin başında, İslam ümmetinin teşekkül sürecinin başlangıcı olarak kabul edilen, medeniyetimizin temellerini atan hicret-i nebevinin 1438. yılı münasebetiyle idrak ettiğimiz yeni hicrî yılınızı tebrik ediyorum. Bu yılın topyekûn İslam âlemi olarak savaştan barışa, zulümden adalete, şiddetten merhamete, zilletten izzete hicret ettiğimiz bir yıl olmasını; coğrafyamıza ve bölgemize barış, huzur ve esenlik umudu doğmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Bugün aşure, bugün Muharrem ayının onu... Bu vesileyle başta şehitlerin serçeşmesi Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbelâ’da can veren bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve tazimle yâd ediyorum. Bu vesileyle ifade etmek isterim ki, bugün Kerbelâ’da şehit olanların hangi ulvi değerler uğruna can verdiklerini düşündüğümüz kadar, onları katleden Yezidlerin hangi sapmaları yaşadıklarını, Allah’ın ayetlerini nasıl tahrif ettiklerini, Resul-i Ekrem’e (s.a.s.) hangi iftiraları attıklarını yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Eğer biz bugün hâlâ 14 asır geçtikten sonra İslam coğrafyasında Kerbelâ’nın âh u figanları üzerine bir güç ve iktidar inşa etmeye devam ediyorsak, bu, Kerbelâ’yı hiç anlamadığımız ve Yezidlerin düştüğü hataya düşmekten kendimizi koruyamadığımız anlamına gelir. Bugün İslam âleminin içinden geçtiği zorlu süreçte, mezhebini, meşrebini, cemaatini din-i mübin-i İslam’ın önüne geçirenler, mezhep, meşrep sultasından dolayı Müslüman kardeşlerini katletme cürmünü işleyenler, Kerbelâ’yı hiç anlamamış, hiçbir ders ve ibret almamışlardır. Oysa Kerbelâ’nın bizlere yüklediği görev ve sorumluluk, gönül kapılarımızı ardına kadar birbirimize açmak, yüreklerimizi sahrây-ı Kerbelâ’ya dönüştürmemek ve Kerbelâ’nın kerb u belâsını çağımıza taşımamaktır.

 

Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Katılımcılar,

Avrasya İslam Şurası, 90’lı yıllarda Orta Asya, Rusya, Kafkasya, Baltık Cumhuriyetleri ve Balkanlarda, bu coğrafyalarda uzun bir fetret döneminden sonra yaklaşık 100 yıl, din-i mübin-i İslam’dan, kimliğinden, kültüründen, örf ve âdetlerinden mahrum yaşamış Müslümanların, dinî-sosyal ihtiyaçlarından kaynaklanan bir müzakere çabası olarak ortaya çıkmış, ilk tertip edildiği günden bugüne Avrasya coğrafyasındaki Müslümanların barış içerisinde birlikte yaşamalarına, kendi kimliklerini inşa etmelerine, kendi dinî müesseselerini kurmalarına, din görevlilerini yetiştirmelerine, dinî yayınlar, din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında işbirliği yapmalarına ve tecrübe paylaşımında bulunmalarına imkân sağlamıştır. Şuramız, bu coğrafyada yıllar içerisinde Müslüman dinî liderleri bir araya getiren en büyük istişare platformlarından birine dönüşmüştür.

Dokuzuncusunu tertip ettiğimiz bu Şura, din istismarı gibi önemli bir konuyu yeniden masaya yatıracağımız bir ikaz ve inkaz buluşmasıdır. Gönül isterdi ki, bu Şura’da coğrafyamızda yüce değerleri tahrip edilen din ve medeniyetimizin geleceğini konuşalım. Gönül isterdi ki, bu Şura’da bizden sonraki nesillerin barış ve güven içerisinde İslamî kimliklerini nasıl devam ettireceklerini konuşalım. Gönül isterdi ki, insanlığın vicdan ve merhamet krizini, Afrika’daki açlığı ve susuzluğu, tabiatın dengesini bozan çevre sorunlarını, göçlerle yaşanan dramları ve mültecileri konuşalım. Gönül isterdi ki, Semerkant’tan Kazan’a, Bakü’den Saraybosna’ya, Buhara’dan Şumnu’ya uzanan büyük bir hat üzerinde kurulmuş eşsiz bir medeniyetin müntesipleri olarak Endülüs’ün akıl ve hikmetini, Maveraünnehir’in fıkıh ve tasavvufunu, Mekke’nin, Medine’nin ve Kudüs’ün maneviyatını ve ruhaniyetini, Anadolu İslam Medeniyetinin adaletini, birlikte yaşama ahlâkı ve hukukunu bu çağın idrakine nasıl taşıyacağımızı konuşalım.

Ne yazık ki bu Şuralarda her defasında İslam dünyasını kuşatan kötülükleri konuşmak zorunda kalıyoruz. Bir türlü yolumuzu kesen engelleri aşıp geleceğimizi konuşamıyoruz. Her defasında dinin rahmetini tüm insanlığa nasıl yayacağımızı konuşmak yerine, bizleri medeniyet köklerimizden uzaklaştırma eğiliminde olan yanlış “dinî akımları”, şiddet ve tedhiş üreten “tekfirci ideolojileri” ve “dini istismar” hareketlerinin dinimize, medeniyetimize ve coğrafyamıza verdiği zararı ve mefsedeti konuşuyoruz. İmanın emanını, İslam’ın selamını bütün kâinata yaymayı konuşmak yerine, iman beldelerinde yok edilen emanı, İslam beldelerinde katledilen selamı konuşuyoruz. Dinin evrensel hakikatlerini genç nesillerimize nasıl anlatacağımızı konuşmak yerine, dinin istismarını konuşuyoruz.

Bu gündemle toplanmamızın en önemli nedeni, Şura katılımcılarının her birinin ülkesinde uzun zamandır var olan FETÖ ve yine küresel bir mahiyeti olan DAİŞ terör örgütleridir. Her türlü kutsalı, inancı ve dinî değeri hiçbir hassasiyet göstermeden fütursuzca kullanan bu yapılar, ülkeleri, nesilleri ve geleceği tehdit eder hale gelmişlerdir. Din istismarı kanunlarla, düzenlemelerle önlenecek bir husus değildir. Din istismarı öncelikle mümin vicdanların, Müslüman âlimlerin ve dinî kurumlarla din eğitimi veren müesseselerin çalışma ve gayretleri ile bertaraf edilecek bir husustur.

Dini istismar eden, insanları Rabbe değil kendine kulluğa çağıran, aklını başkasına ipotek eden, kör taassubu dindarlık sanan, mezhebini, meşrebini din olarak gören, Allah’ın dinini tanınmaz hale getiren ve adeta dine karşı paralel din icat eden yapılarla mücadele ancak ve ancak bilgiyi hikmetle, vahyi akılla, aklı kalple birleştirerek hem Kuran’daki ayetleri hem de evrendeki ayetleri birlikte anlayarak mümkün olacaktır.

 

Sayın Cumhurbaşkanım, Aziz Davetliler,

Bugün Avrasya İslam Şura’sının her bir üyesine, yüksek müsaadenizle, huzurunuzda Diyanet İşleri Başkanlığımız ve milletimiz adına hem gönülden bir teşekkürü hem de ağır bir mahcubiyeti açık yüreklilikle dile getirmeyi yerine getirilmesi gereken insani, İslamî ve ahlâkî bir görev olarak addediyorum.

15 Temmuz gecesinde, gönül coğrafyamızdaki bütün dinî müesseseler bizimle birlikte hareket etmişlerdir. Türkiye’de Diyanet camiası olarak bütün imam ve müezzinlerimizle, müftü ve vaizlerimizle nasıl salâ ve tekbirlerle ülkemize yönelik hain işgal girişimine karşı durduysak, Avrasya’daki bütün dinî müesseseler de aynı duygularla, aynı dualarla, aynı gözyaşlarıyla minarelerinden salâya, mescitlerinden duaya durmuşlardır. Bu vesileyle burada bulunan bulunmayan her hocamıza, Diyanet İşleri Başkanlarımıza ve o gece kalbi bizimle çarpan gönül coğrafyamızın bütün din gönüllülerine en kalbî teşekkürlerimi arz ediyorum.

O gece zerre kadar tereddüt yaşamadan ülkemizin en ücra köşesindeki mezrada görev yapan imamından müftüsüne, müezzininden vaizine kadar milletimizin hukukunu korumak için bu aziz milletin yanında saf tutmuş olan bir müessesenin mensubu olmaktan ve o gece büyük bir imanla vücutlarını tanklara siper eden aziz milletimizin bir ferdi olmaktan onur duyduğumu ifade etmek isterim. 15 Temmuz gecesinde kanlı darbe girişimi karşısındaki vakur, cesur ve âlicenap tutumuyla tüm dünyaya örnek olan aziz milletimiz, Şuramızda enine boyuna ele alacağımız bu örgütü suçüstü yakalamış; vatanına, milletine, millî iradeye ve hukuk düzenine sahip çıkmış; yüzlerce şehit ve binlerce gazi kardeşimiz ile var olma mücadelesini kazanmıştır. Allah şanlı tarihi boyunca adaletin temsilcisi ve mazlumların umudu olmuş bu milleti muhafaza buyurmuştur.

Çeyrek asırdır Avrasya İslam Şurası’nın başkanlığını yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hasbel kader bugün emanetini omuzlarında taşımaya çalışan bir kardeşiniz olarak derin bir teessürle ifade etmek istediğim mahcubiyetimize gelince; Şuramızın katılımcısı olan sizler 100 yıllık bir fetret döneminden sonra gerek Orta Asya’da gerekse Balkanlarda dinî hayatınızı, medeniyet değerlerinizi yeniden ihya ederken dünyanın her yerinden size yardımcı olmaya gelen kardeşlerinize kucak açtınız. Bunlardan bir tanesi de 15 Temmuz gecesinde kendi milletine karşı ihanet ve işgal kalkışmasına yönelen FETÖ terör örgütü olmuştur. Bunlar ülkelerinizde sizin de iyi niyetlerinizi istismar ederek okullar açtılar, üniversiteler kurdular. Zeki çocuklarınızı sözde eğitim adı altında sizlerden aldılar; sizler de onlara değer verdiniz. Çünkü bu topraklara karşı büyük bir bağınız, beklentileriniz, sevginiz vardı. Yardımlarınızı esirgemediniz, her türlü desteği verdiniz. Gözünüzü kapatarak onlara çocuklarınızı teslim ettiniz.

Zaman zaman şüphelendiniz. Bu yapıya teslim ettiğiniz evlatlarınızın aile bağlarının zayıfladığını, millî bağlarının koptuğunu ve İslam ümmetine aidiyetlerinin tükendiğini hatta bizatihi bu yapıya irtibatlarının bütün aidiyetlerinin önüne geçtiğini gördünüz, tehlikeyi fark ettiniz. Ancak ülkemize verdiğiniz yüksek değerden, milletimize karşı beslediğiniz sevgiden ve muhabbetten, ortak tarihimize karşı duyduğunuz güvenden dolayı sesinizi çıkarmadınız. Kimi zaman gelip bu yapının yanlışlarını bizimle de paylaştınız. Biz doğrudan sizleri böyle bir tehlikeye karşı uyarmadık. Kendi ülkemizde gösterdiğimiz müsamahayı sizlerden de bekledik. 40 yıldır iman, eğitim ve ahlâk diyerek faaliyette bulunan bir yapının biz de o çerçeve içinde kaldığını ve kalacağını zannettik.

Bu gecikmişlik basiretsizliğimizden yahut da ferasetsizliğimizden kaynaklanmıyordu. Dinimizin bize telkin ettiği hüsn-i niyetimizden, İslam’ın bize emrettiği zahire göre hükmetme tutumumuzdan kaynaklanıyordu. Dine karşı din politikası güderek bu kadar içimize sızdıklarını bilemiyorduk. Zira Anadolu coğrafyası, tarih boyunca bu kadar sinsi, bu kadar istismarcı, bu kadar gizli emellerini saklayarak devlete ve devletlere sızan başka bir hareketin varlığına şahit olmamıştı.

Kötülüğü apaçık olan bir güçle mücadele etmek kolaydır. Ancak suret-i haktan görünerek nifak içinde olan yapılarla mücadele etmek zordur. Nitekim malum olduğu üzere, Resul-i Ekrem’in (s.a.s.) Medine’sinde en zorlu süreç, en çetin mücadele nifak hareketleriyle olmuştur. Düşman bir cepheden yanaşarak karşında değildir. Dinî kisve altına girerek değişik mahiyette gelmektedir. Mühendislik sonucu var edilen her oluşum tehlike barındırmaktadır. Bu oluşumların radikal veya ılımlı olması fark etmiyor. Bu Şurada ele alacağımız FETÖ, dünyaya ılımlı tanıtılmış, DAİŞ ise radikal olarak takdim edilmiştir. Sonuç değişmiyor, ılımlı olan da radikal olan da can alıyor, kan akıtıyor ve toplumları tehdit ediyor.

Bu Şura, bizim bu konularda düşünmemizi sağlayacak ve kalıcı anlamda neler yapmamız gerektiği konusunda bize bir başlangıç haritası çıkaracaktır. Bu tür felaketleri derin tefekkür sonucu alacağımız kararlarla ve bu kararların samimi icrasıyla rahmete dönüştürmemiz mümkün olacaktır. Rabbim gayretlerimizi rahmetiyle bereketlendirsin.

 

Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Misafirler,

Bu mahcubiyetimi kısmen telafi etmek adına 15 Temmuz’dan sonra sizlere gönderdiğim mektupta bu tehlikenin boyutlarını sizlerle açıkça paylaştım. Mektupta dile getirdiğim hususları 4 gün boyunca Şura’da enine boyuna müzakere etme imkânı bulacağız. Şura’da elbette bu ve buna benzer yapıların siyasi ve politik yönlerine girmeyeceğiz. Ancak şahıs merkezli bu yapıların dinimize ve toplumlarımıza vermiş olduğu zararları; İslam’ın bilgi sistemi dışında nasıl kaçak bilgiler ürettiklerini; Allah’tan vahiy almış, Peygamber’le görüşmüş edasıyla nasıl hareket ettiklerini; Kur’an’ı, Allah’ı, Peygamber’i, sahabeyi nasıl istismar ettiklerini; dinî kavramlarımızı nasıl tahrif ettiklerini ele alacağız. Din adına, Allah adına insanı kimliksiz, basiretsiz, şuursuz, kör ve sağır bir varlığa dönüştürerek kontrol altında tutmak isteyen yapıları tahlil edeceğiz.

Dini istismar eden yapılanmaların İslam ülkelerinde var olmasına ve hayatiyetini devam ettirmesine asla izin veremeyiz. Siyasete nüfuz eden, mali kaynakları şeffaf ve denetlenebilir olmayan, en önemlisi de dinî bir isim ve söylemle ortaya çıksalar da bir süre sonra dünyevi menfaat çarklarına dönüşen bu tür yapıları mercek altına almak zorundayız. Kendilerine has bir din algısı oluşturarak Müslümanları sömüren; onların itikadını, ibadetini ve ahlâkını zaafa uğratan istismar hareketleri karşısında dikkatli olmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Birlikte yaşama, paylaşma, ortak değerlere sahip olma, ortak ideallere yönelme, Müslümanların vahdetini, uhuvvetini ve maslahatını ön planda tutma ve bu uğurda her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlâkı savunmak bizim şiarımız olmalıdır.

Bugün hayatımızın her alanına sirayet eden bir tevhid bilincine, vahdet gayretine ve kardeşlik coşkusuna muhtacız. Bizler rahmet ve merhamette buluşmadıkça, selâm ve eman yurtları tarihte sahip oldukları değere ve huzura kavuşamaz. Kendi evimizde, İslam coğrafyasında barışı sağlayamazsak, dünyada barış ve adaleti temin edemeyiz.

Bizler bu Şura’da birbirimizi dinleyeceğiz. Başta din istismarı olmak üzere, ortak sorunlarımıza birlikte çözümler arayacağız. Bu tarz resmî mahiyette olan toplantılar diplomatik dilin hâkim olduğu toplantılardır. Ancak bizler kardeşler arasında diplomasi olmaz düşüncesiyle, resmî olarak değil hasbî olarak konuşacağız. Hepimiz dünyaya ışık saçan büyük bir medeniyetin mensuplarıyız. Bir bedenin farklı uzuvlarıyız. Her birimizin sorunu hepimizin ortak sorunudur. Kaldı ki ele alacağımız konular hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Terör, tedhiş, fitne ve fesat hareketleri artık yerel mahiyette tezahür etmemekte, küresel olarak bütün vahşetini ve dehşetini göstermektedir.

 

Kıymetli Misafirler,

Geliniz! İnsan yetiştirme mekanizmalarımızı yeniden gözden geçirelim. İman ve akl-ı selim sahibi nesiller yetiştirelim. Sabırla, hikmetle, ilimle, Kitap’la, Sünnet’le, birliğimizin mührü icma ile, aklımızın gücü kıyas ve içtihad ile yol alalım. Medeniyetimizin 1400 yıllık müktesebatını dışlayan, İslam’ın mutedil yoluna aykırı yorum ve dayatmalar içeren, şiddet ve zorbalık öngören nevzuhur dinî akımlardan gençlerimizi koruyalım.

Dini ve dine dair her türlü değeri pervasızca istismar edenlerle, masum Müslüman halkların malını, evladını, inancını, güvenini sömürerek büyüyenlerle hep birlikte mücadele edelim. Din kisvesi altında faaliyet yürüten ancak habis planlarla siyasi mühendisliklerin birer parçası olan oluşumları hassasiyetle tetkik edelim ve içyüzlerini insanlarımıza gösterelim.

 

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Misafirler,

Avrasya İslam Şurası bugüne kadar pek çok hayırlı hizmete imza atmıştır. Şura’nın, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde gözlemci statüsü kazanmış olması sevindirici bir gelişmedir. Ancak Şura’ya üye ülkelerin girişimleriyle bu birlikteliğe uluslararası bir statü kazandırılması artık bir zorunluluktur. Avrasya İslam Şura’sının iş ve işlemlerini yürütmek üzere yanı başımızdaki Ertuğrul Tekkesini sekreterya hizmetlerine tahsis etmelerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza, üye ve katılımcılar adına şükranlarımı arz ediyorum. Her zaman bizi teşviklerinizle yalnız bırakmayacağınızın idrakindeyiz. Bu vesileyle bu Şura’nın daha müesses hale gelmesi için devletler nezdinde siyasi kararların alınmasına öncülük edeceğinize inancımız tamdır. Bu Şura’nın bir platform olmaktan öte geçerek dinî ve ilmî alanlarda kalıcı bir işbirliği teşkilatına dönüşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu temennimiz son yapılan Şuralarda alınan kararların başında gelmektedir.

Sözlerime son verirken, 9. Avrasya İslam Şura’sının, barındırdığı istişare, tahlil ve tefekkür gücüyle hepimize umut, itidal, feraset ve hakkaniyet aşılayacağına dair inancımı yinelemek istiyorum. Toplantımıza şeref veren siz kıymetli katılımcılara ve Şura’nın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkürlerimi sunuyorum. Cenab-ı Hak birlikteliğimizi hayırlara vesile kılsın. Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyor, tekrar hoş geldiniz diyorum.

 

*9. Avrasya İslam Şurası Açılış Konuşması, 11 Ekim 2016 / İstanbul